Yazan ve Yöneten: Nima Javidi
BİR TERSİNE FİRAR FİLMİ!
Bazı filmler sürpriz şekilde çıkar karşınıza. Hadi bir sinemaya gideyim dersiniz, hangi filmlerin oynadığından bihabersinizdir, o seansta hangisi oynuyorsa izlersiniz, film sizi çarpar.
İşte Warden de böyle sürpriz bir film oldu benim için: şu sıra kafamdaki izleme listesinde olmayan varlığından da haberdar olmadığım film, bu akşam acaba TRT2’de hangi film var deyip canlı yayını açınca karşıma çıkan daha ilk dakikalarında beni içine alan bir film oldu.
Ustaca anlatılmış özgün bir hikayesi var, oyunculuklar çizgi üstü.
Zaman Celâli 1347, yani milâdi 1968. İran’ın güneyinde çöl ortasında bir hapishane. Hapishanedeki mahkumlar tahliye edilecekler. Çünkü cezaevi yıkılacak, yeni yapılacak bir havalaanının pisti buraya inşa edilecek. Hapishane müdürü yapılan sayımda mahkumlardan birinin olmadığını fark eder. Ahmet isimli idam mahkumu sırra kadem basmıştır. Ahmet aslında masumdur haksız yere yemiştir bu hükmü ve eğer diğer cezaevine naklolunursa yani bulunursa üç gün sonra daraağacını boylayacaktır. Hapishane müdürü neticede hakim değildir, görevi mahkumları noksansız biçimde nakledip teslim etmekten iberettir ve bunu başardığında terfi alacaktır. Film, o klostrofobik hapishane mekanı içerisinde Müdür ve Ahmet arasındaki kedi fare kovalamacası üzerine kurulmuştur.
Dönem Şah dönemidir, anlatılan hem dönem eleştirisidir hem de bugünün İranının allegorisidir. Hem de o ıssız çöl ortasındaki hapishane dünyevi hayatın metaforudur. Ölümden kaçar dünyayı terkedemezken kendi hapishanemizde yaşarız, ancak kendi içimize firar ederiz. Ters firar!
Günlerden bir gün bu son derece erkeksi mekana bir dişil enerji girer, sosyal hizmetler görüntüsü genç ve güzel bir kadın: Suzan Karimi.
Bayan Karimi Ahmet’in masumiyetine inanmakta ve tüm kurallara rağmen yaşatmak güdüsü ağır basmaktadır. Ahmet’i kurtarmak için müdüre cazibesini kullanır, bu etkileşimde verdiği ilginin Cavit’ten kendisine yansımasının çekim alanına girer.
Suzan, hem Cavit’in ilgi duyduğu kadındır, hem de öteki benliğidir(alter ego). Kuralcı ve konformist-düzenadamı yanı Ahmet’in haksız yere asılmasına göz yummaya eğilimli iken, adil yanı bir dişi karakterde cisimleşir. Bazen de öteki ben, bir kurbağa, bir yaşlı köylü, bir köylü kadın, bir kız çocuğunda cisimleşerek de çıkar karşısına.
Suzan çok önemli bir figür: İran’ın düzene tüm benlikleri ile kafa tutabilen kadınlarının sesi olan Furuğ’un bir görüntüsüdür belki de!
Çok sevdiğim sinema yazarı Hakan Savaş der ki, her filme karşılık gelen bir şiir mutlaka varmış, örneğin “Zamanın Tozu” filmine Edip Cansever’im “Mendilimde Kan Sesler” karşılık gelebilirmiş. Ben, Müdür filmine Furuğ’un “Tutsak” adlı şiirini yakıştırdım, kavuşamadığı evladına yazmış olsa da buradaki duyguya da karşılık geliyor dizeler.
İşte o şiirden:
“..boş bulunan bir anda düşlüyorum
bu sessiz hapishaneden uçayım
gülerek gardiyan adamın gözüne
yanında yaşama yeniden başlayayım…”
Filmin en müthiş yanı, hiç görünmeyen Ahmet’in filmin çok temel karakterlerinden olması.
Hitchcockvâri suspense-gerilim sahneleri var. Örneğin Suzan’ın eline bulaşan ayakkabı boyasının lavabodaki kalıntılarını Cavid’in gördüğünü biz biliriz, Suzan ise bundan bihaberdir ve Ahmet’le konuşmaya çalışmaktadır. Her an Cavit’in mekana gireceğini bilir, gerim gerim geriliriz. Filmin tamamı gerilimdir zaten.
Film üzerine söylenecek çok şey var ama burada bırakayım. İzleyin derim, film en iyi kendi söyler kendi sözünü.
Ben filmi en çok Cavit’in iç yolculuğu olarak okudum, bu iç yolculukta öteki benliğinin kendisine eşlik ettiği. Kendi hapishanesinden kendisini azad etti.
Darısı başımıza olsun!
“…kara ve soğuk parmaklıklar ardından
gözlerim hasretle bakıyor yüzüne doğru
bir elin uzanışını düşlüyorum, diye
ansızın ben de uçayım sana doğru…”
İlk yorum yapan siz olun