Ofelya, Hamlet’in sevgilisidir. Hani hikayeyi bilirsiniz!
Okuldan döndüğünde iki ay önce babasının öldüğünü, annesinin amcası ile evlendiğini öğrenen, babasının hayaletini kendisine görünen, öz amcasının babasının katili olduğunu öğrenen intikam arzusu ile yanıp tutuşan Danimarka Prensi Hamlet’in -Shakespeare’in belki de en ünlü karakterinin merkezde olduğu malum hikaye… Birçok edebiyatçının olduğu kadar, sinemacıların, Freud dahil olmak üzere psikologların Lacan gibi düşünürlerin üretimlerine kaynak, ilgilerine mazhar olan bir dram …
Hamlet, yüreğini kemiren kaygıları ve iç fırtınaları nedeni ile yavaş yavaş aklını yitirecek- ya da deliliğe sığınacak- saraydakiler bu durumu genç prensin Ofelya’ya aşkına yoracaklardır. Ofelya doğal olarak Hamlet’in güçlü tutkusuna kayıtsız kalamaz; Oysa, kardeşi Laertes ne de güzel uyarır kendisini:
“Kork Ofelya, kork sevgili kardeşim! İhtirasın tehlikeli menzilinden uzaklaş, kalbinin muhabbetine kendini kaptırma. Bahar çiçekleri daima tomurcuk halindeyken içlerine kurt düşer. Gençliğin şeffaf, şebnemli sabahında kırağı en yakın tehlikedir. Tedbir gerek”
Olaylar son derece trajik dönüşlerle ilerleyecektir . Öyle ki; Hamlet yanlışlık eseri, Ofelya’nın babasını öldürür.
Babasının sevgilisi tarafından öldürülmesinin ardından Ofelya, dere kenarında salkım sögüdün dallarına çiçekler asarken dereye düşer ve boğulur. Bu, anlatı Gertrude’a (Hamlet’in annesi) aittir. Bir çok kişi bu ifadeyi inandırıcı bulmaz; belki de sevgilisi nin aklı, olmak ya da olmamak arasında salınırken Ofelya, “olmamayı” seçmiş, kısacık yaşamını bilerek sonlandırmıştır.
OFELYAI
Yıldızların vurduğu durgun, karanlık suda
Beyaz Ofelya, büyük, beyaz bir zambak gibi,
Gelin esvapları içinde dalgalanmada.
Uzak ormanda yerlilerin gürültüleri.
Mahzun Ofelya, beyaz bir tayf gibi, yıllardır
Dolaşır bu siyah nehrin suları içinde.
Deliliği içinde bir şarkı mırıldanır,
Bir çocukluk şarkısı, akşam serinliğinde.
Rüzgâr göğsünü öper ve açar yaprak yaprak
Sularda ağır ağır savrulan etekleri.
Söğütler omuzlarına sarkar ağlaşarak,
Hülyalı alnına eğilir su çiçekleri.
Dört bir yanına üzgün nilüferler dizilir.
Uykudaki bir ağaç uyanır, zaman zaman;
Bir yuvadan küçük bir kanat sesi yükselir;
Sihirli bir şarkı gelir altın yıldızlardan!
-Arthur Rimbaud/Çeviren Orhan Veli Kanık
Kısacık yaşamına fırtınalı bir aşk, ve trajik olaylar silsilesi sığan bu güzellik sembolü genç kız, birçok sanatçıya ilham perisi olageldi. Sir John Everett Millais, Bt 1829–1896’nin ölümsüz tablosunda nehirde boğulmak üzere iken tasviri, Laurence Olivier’in 1948 tarihli Hamlet filminin son karesini görsel tasarımına ilham verdi. Ayrıca, Lars Von Trier, Melancholia, Dogville, AntiChrist filmlerinde Ofelyanın bu tablodaki imgesinden esinlenen sahneleri sinematik ögelerle yeniden yeniden yarattı..Sarah Bernhart’a ait Ofelya’nın heykeli büyüleyicidir. Ofelya’yı işleyen eserleri bir kısmını aşağıdaki bağlantıda görebilirsiniz.
https://www.ranker.com/list/ophelia-art/reference
Bu anlattıklarım orijinal Hamlet oyununa ait. Filmimize gelirsek:
Şimdi, edebiyat âleminin bir çok kadın kahramanı gibi, Ofelya da, sayfaların arasından bize seslenerek hikayesini bir de kendisinden dinlememizi istiyor. Kulak verelim! Bir kadın yönetmen Claire Mc Carthy’nin filmini izleyelim
ya/ya da bu filme kaynak olan Lisa Mc Klein’ın romanını okuyalım. Bakalım Ofelya bize neler anlatacak!
Ben kararlıyım Spoiler vermeyeceğim! Hadi, bir ipucu vereyim: Ofelya’nın kader yolculuğunda düğüm noktalarından birisi Romeo ve Juliet’deki bir sahneden esinlenme….
Filmin başı ile başarı ile bağlanan son sahnesinden de çok etkileneceğinizi şimdiden söylemiş olayım! Keşke ressam olsam ben de bu sahneyi resmeder ve ölümsüz kılardım.
Jane Eyre ‘in hikayesi modern romanlarda tekrar, ama başka bakış açıları ile inceleniyor. Wide Sargasso Sea isimli romanda, Rochester’in deli karısı Bertha, Jane’in hassas, duygusal alt-beni olarak yorumlanıyor mesela.
The Silence of Girls isimli roman ise, İlyada destanının feminist bakış açısı ile yeniden anlatımı. Breis’in ağzından anlatılıyor, Truva Savaşı… Savaşın yıkıcılığını en iyi kadınlar anlatmaz mı! Helen’in şöyle söylediğini duyarız romanda:
“Buradayım. Ben. bir kişi,yalnızca seyredilecek ve uğruna harb edilecek bir nesne değil.”
Bir başka İlyada parodisinde Achille eşcinseldir ve Agamemnon’la bozuştuğu için değil, öldürmeyi vicdanen reddettiği için savaşmaktan vaz geçer.
Nazım’ın Jokond ile Si-Ya-U destanında, Mona Lisa, Louvre’den çarşafları ucuca bağlayarak pencereden sarkıtıp kaçar, Çin’de iç savaşa katılır.
Ursula K. Le Guinn, Lavinia romanında, Eneas destanındaki arzunun nesnesi suskun kral kızı Lavinia’ya sesini verir.
Erendiz Atasu’nun bir öyküsünde Madam Butterfly ölmeyi reddeder.
“ Bahar gelince insanın kanındaki hınzır hormon molekülleri biraz daha hızlı hareket ediyor diye bunca tantana niye” diye sorar.
Bildiğim bilmediğim bir çok örneği var muhakkak, kadın bakış açısı ile kahramanların kendilerini yeniden ver ettiği: Ofelya filmi de bunlardan birisi, genç ve güzel olduğu kadar haysiyetli bir kadın yönetmenin eseri üstelik. Kostüm tasarımına gönlümden ödül verdim; sinematografiye de öyle… Oyuncuların hepsi etkileyici performans sergilemişler, hele ki prensin annesi Gertrude’u ve büyücü kadın’ı canlandıran Naomi Watts… Ona da gönlümden ödül verdim gitti!. Daisy Ridley güzelliği ile Ofelia rolüne çok ama çok yakışmış.
İlk yorum yapan siz olun