İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Âşıklar Bayramı(2022)

Yönetmen : Özcan Alper

Senaryo: Özcan Alper, Kemal Varol(roman)

Başrol: Kıvanç Tatlıtuğ

ve Settar Tanrıöğen, Erkan Can, Erkan Bektaş

Özcan Alper Âşıklar Bayramı filme ile bize tekinsiz olanı anlatmış: “bastırılmış olanın geri dönüşü”nü. Gece vakti döner hep tekinsiz olan, çoğunlukla da ansızın. Bazen yirmi beş yıldır kayıp olan bir baba kılığında, eski giysileri, tahta bavulu, bağlaması, sigaradan sararmış bıyıkları ile, yaşlı ve ölümüne hasta. Mahcup ve ezik duruşu, çekingen tavırları :“sarsak, kararsız ve pişman”. Babaların güçsüzlüğüne yürek dayanmaz, bunu yaşayan bilir.
Bu temayı Hasan Ali Toptaş, Kuşlar Yasına Gider romanında işlemiş, yüreklerin en derin katmanlarına dokunmuştu.

Böyle başlıyor film, kırklı başındaki avukat, bekar evinde, ısrarlı çalan telefonu açmaz, bir kadeh içkisini içer, Latife Tekin’in “Sürüklenme”sine göz atar, bir ilaç alıp uyumaya çalışırken baba bu hali ile belirir çalan kapının ardında.

Yusuf’un annesi, babasını o küçükken terk etmiş, başkası ile evlenmiş, bir süre sonra da ölmüş. Anne hayattayken Yusuf’u babaya göndermiş, en son onbeş yaşında görmüş Yusuf babası Aşık Heves Ali’yi. Sonra sırra kadem basmış baba. Yatılı okulda her hafta sonu umutsuzca yol gözlemiş Yusuf.

Film Kırşehir’de başlıyor. Sayılı günü kalan Heves Ali, Yusuf’un annesinin kabrini ziyarete gelmiş. Oğluna da veda etmek istemiş, ertesi gün yola koyulacak, Arkanya’ya. Ardından istikamet Kars, Âşıklar Bayramına mutlaka yetişmek istiyor.Bu onun son Âşıklar Bayramı olacak. Babasının hastalığını öğrenen Yusuf, ona eşlik etmek ister bu yolculukta.Babanın kalan sayılı günlerini paylaşmak hem de hesaplaşmak hep hayaliyle kavga ettiği babası ile. Yol boyunca, baba kimisi mezarda, kimisi kocamış, belli ki yaşamında ve kalbinde yer tutmuş bir kaç kadını ziyaret eder. Vedalaşır, helallik ister. Yusuf, Heves Ali’nin kendisinden neden vazgeçtiğini neden bunca yıl görünmez, gelmez olduğunu öğrenmek için çabalayacak ama hiç bir cevap alamayacaktır. Biz de, bu yolculukta baba-oğula eşlik ederken soluğumuzu tutmuş neden sorusunun yanıtını ararız ama film ne Yusuf’a ne de bize sorunun cevabını vermez. Heves Ali, sorular karşısında bazen susar, bazen bir şeyler geveler ağzında ama beklenen yanıtı hiç vermez. Belki de her sorunun bir yanıtı yoktur hayatta ya da yanıtı bulmak o kadar kolay değildir. Heves Ali, yaptıklarını/yapmadıklarını akla uyduracak bir cümle kursa inanmalı mıydık? Geçmişi anımsarken beyin bölük pörçük hatıraları keser, biçer, sırasını değiştirir ve bir kurgu yapar. Bu da ancak kendi gerçeğimizi ya da yalanımızı oluşturur. Gerçeğin özünü temsil etmez.

Yolculuk boyunca babanın gerilemesine şahit oluruz. Âşık arkadaşları ile tanışırız. Kul Yakup aralarında Heves Ali’ye en değer verenlerdendir. Ustası olmuş el vermiştir ona zamanında. Erkan Can Müslüm’ün Limoncu Ali’sinden, Âşıklar Kahvesi’nin Kul Yakup’una, o kadar hakiki ki halk ozanı tiplemesinde.

Yusuf’un geçmişinde ona baba ikamesi olmuş bir kişi var, müzik öğretmeni Bedih Hoca. Her başı derde düştüğünde yetişen Bedih Hoca, Yusuf için baba ikamesidir. Heves Ali’yi de bilir, tanımış, sazını sözünü sevmiştir.

Yusuf ismi rastlantısal değil, kıssada, kuyunun dibindeki Yusuf’a atıf olmuş. Kıvanç’ın bu role seçilmesi ise Hüsn-ü Yusuf-Yusuf’un güzelliğini temsil edeceğini düşündüklerinden olmalı. Kuyu metaforu kitapta da geçiyor “aklımın o tuzlu ve dipsiz kuyusu” demiş yazar romanın bir yerinde. Bir başka baba-oğul temalı yapıt Ahlat Ağacı’nda da vardı kuyu arketipi. Kitapta Ahlat Ağacı’na da gönderme olduğunu ekleyeyim. Tuhaf ve yalnız ağaç diye betimler onu yazar. Heves Ali ise, “her ağacın bir baharı bir de kışı vardır sen bu ağacın kışını gördün” der, kendini anlatırcasına. Babayı aramak ve kuyu bağlantısının Orhan Pamuk’un Kırmızı Saçlı Kadın’ında da geçtiğini düşünmeden edemedim.

Film ilk dakikalardan beri için aldı beni, bittiğinde saat 00.1’i gösteriyordu. Hikayeyi bir de kitapta izlemek isteedim, Google Play’den indirdim. Gözlerim ağırlaşana kadar okuyup, yarıladım, bugün de kalanını okudum, su gibi akıp bitti.

Kitapta yolculuk Kırşehir’den değil, Diyarbakır’dan başlıyor.
“Diyarbakır-Bingöl yolu hem kötü hem de tehlikeliydi. Arada bir hafifleyen çatışmalar o yıl yeniden alevlenmişti. İşin içinde kaçırılma ya da bir mayına rast gelme tehlikesi de vardı. Bir zamanlar tarafı olmama ramak kalmış bu kırk yıllık çatışmaların sona ereceği yoktu da.”
diye geçer romanda ve bize hep kaçmaya çalıştığımız, aramıza mesafe koyduğumuz temel meselemizi şöyle bir anımsatır.

Kitapta Yusuf, öğrenciliğinde sık sık gözaltına alınan işkence gören bir kimliktir. Bedih Hoca’nın onu emniyetten toplamışlığı çoktur. Filmde geçmez bunlar. Filmde geçmeyen bir diğer konu, Yusuf’un öğrenciliğinde birlikte yaşadığı sonra bir sabah habersizce kaçıp, izini kaybettirip hiç aramadığı ama bu günlerde aklından çıkaramadığı Aylın adlı eski sevgilisine olan duygularıdır. Aylın belki dava arkadaşı belki, ona evini açıp okumasını sağlayan bir tür anne ikamesi, belki bunların hepsi, belki ötesi. Aylın bir çok özlem unsurunun simgesi gibidir ve babasının cismi gibi Aylın’ın hayali de bellek kuyusunu kazdırıp durur Yusuf’a. Ona eline geçip geçmediğini bilmeden uzun mektuplar yazar. Aylın konusu kritik ğırlık taşıyor hıkayede. Bana göre Yusuf’un aynı babası gibi davranabildiğinin göstergesidir Aylin. Kitabın önemli bir bölümünü kapsayan öektupları çok arabesk buldum ben. Çok içli ve süslü laflar barındıran, hiç bir şey vaad etmeyen, sorumsuz cümlerden müteşekkiller. Babasının artık kocamış eski sevgililerinden helallik istemesi gibi bir tutum bu, bencilce. Yıldız’dan gelen telefonları yanıtlamaması da sorumsuzca ve kaypakça.

Bu bağlamda babanın çıkıp gelişi Yusuf’un kendi geleceği ile karşılaşmasıdır. Babası ile hesaplaşması Aylın’ın hayali vasıtasıyla iç hesaplaşmasına döner . Devam romanı yazmış bu romana Kemal Varol “ Babamın Bağlaması”. “Babamın Bavulu’na gönderme olmalı. Kemal Varol’da metinlerarası göndermeler hatta öz göndermeler çok yoğun zaten. Okumalı diyorum, kentli ve seçkin babaların bavullarında mı çok şey var, halk ozanının bağlamasında mı acaba? Aylın’a yazılan mektupların sahibine ulaşıp ulaşmadığını da görürüz hem bu kitapda. Metinlerarasılık demişken, bir gönderme de şehri saran sise “ beyaz karanlık diyerek” yapılır satır aralarında. Sis kentlerin poetikasına dahildir Fikret’den beri. Yazar o sisi İstanbul’dan Diyarbakır’a yaygınlaştırır.

Kuşlar Yazına Gider’ deki baba gibi bu babanın da idrar torbası ve sondası var. Bu da bir metinlerarasılık, erkek bedeninin iktidarının en trajedik düşüşünü ifade ediyor iki kitapta da. Kitaba veren türküyü de duyarız satır aralarında.

Bir ara, yola yalnız devam etmeye yeltenir Heves Ali. Yusuf onu duarağa birakır, biraz ileride bekler. Bir kaç araba hatta taksi gelir geçer,almazlar yaşlı adamı. Bıyıklarımdan dolayı beni Alevi sandılar der. Anadolu insanımızın birbirinni ötekileştirebilmesine değinilmiş olur.

Kitapta Yusuf, acilin önünde bir adam görür, tanıdık gelir, birden anımsar. Küfran adlı şiirin şairidir. Kemal Varol’un kendisi tabii. Şiir anlatının özeti gibidir.

“sabaha karşı, mağlûp trenlerin

sararmış istasyonlara yanaşması gibiydi babam.

herkesin kulak kesildiği bir salâ oldu sonunda.

unuturum diye düşünürken

mürekkep oldum ona”

Orijinal eserde topografya en az kişiler kadar önemli bir karakterdir ve eserin siyasi katmanını vurgular. Bazı coğrafyaların da babası yok ya da baba çoktan terk etmiş.

“ey bulanık geçmiş, onun gam oğulları

neden babalarla bu kadar sus çocuklar.”

Kitapta da geçiyor: Kars’ta aşıklar bayramına Azerbaycan, İran, Gürcistan, Kazakistan, Özbekistan, Türkmenistan’dan aşıklar katılıyor. Kafkas coğrafyasının kültürlerarasılığı. Parajanov’u, onun perdeye aktardığı Aşık Kerib’i, Sayad Nova’yı anımsadım. Belki asıl âşıklar bayramı onların da saz çaldığı başka bir dünyadadır.

Filmi severek ve duygulanarak izledim. Gene de Diyarbakır’a, Yusuf’un siyasi geçmişine, Aylın’a da yer vermeliydi diyorum. Yusuf esmer, o kasket ille de sekiz köşeli olmalıydı.

Araba içi sahneler gerçeklik duygusu vermedi bana. Sanki dururken green screen çekilmiş, “post-production”da arka planda hareket eden görüntüler eklemlenmiş, illuzyon yaratılmış gibiydi, yanılıyor olabilirim. Filmin müzik aktifi sadece halk türkülerinden ibaret olmalıydı, bazı duygulara eşlik eden dramatik arka plan ezgileri zevksiz olmuş.

Bu arada, baba belki de hiç gelmedi. Gece gelen sadece hayaliydi, yolculuk Yusuf’un içinde gerçekleşti. Olamaz mı? Bir ara babasın Bedih Hoca’ya ne kadar benzediğini düşünür, aynı türküleri aynı tonda söylemektedir babası ile. Bedih Hocanın, babasının daha önceki bir beraberlikten olmuş oğlu olabileceğini bile düşünür, babasının onun aracılığı ile kendisini göstermeden korumuş olduğunu. Ben ise babayı zihninde kurguladığını, Bedih Hoca’dan, tek bildiği baba suretinden aldığı ögelerden belleğinin filmine kareler eklediğini düşündüm.

Filmi siz de izleyin derim. Yüreğinizde bir yerlere muhakkak dokunacak.

12 Yorum

  1. Özlen TURGUL Özlen TURGUL 7 Eylül 2022

    Çok güzel irdelemişsiniz. Filmdeki kopukluklar sizin anlatımınızla zihnimde tamamlandı. Filmi izlemeye değer ancak kurgusal açıdan yetersiz buldum

  2. Meriç Büyükmete Meriç Büyükmete 8 Eylül 2022

    Sevgili Nilgün
    Filmi henüz izlemedim.Yorumunuz merak ve heyecan uyandırdı.İzleyip tekrar okuyacağım.Çok sevgiler çok teşekkürler.

  3. Tülin Cevizci Tülin Cevizci 8 Eylül 2022

    Filmi de kitabı da çok yerinde vurgular ile ve anlatmışsınız. Yeterince detaylı ve mümkün olduğunca kısa. Bu filme ve kitaba vakit bulamayacak benim gibi vakit yoksunları için çok değerli bir özet ve yorum. Ellerinize sağlık ömrünüze bereket.

  4. Zelal Ökten Zelal Ökten 8 Eylül 2022

    Bu yazıyı okurken filmi görüp romanı da okumak isteği katlanarak arttı bende. Soruların akla uyan ( uydurulmuş) cevaplarının olmayışını ayrıca sevdim
    Gerçi izlerken belki gene bir cevap ararım , Yusuf gibi..
    Ama anladığım kadarıyla o da bir dönüp kendine bakmalı
    Çok teşekkürler bu yazınıza

    • Nilgün Yürük Nilgün Yürük Yazar | 8 Eylül 2022

      Çok çok teşekkürler. Hayatlarımız sorularımızın yanıtlarını aramakla geçecek sanırım.

  5. Emin ERDEM Emin ERDEM 8 Eylül 2022

    Yazdıklarınız, ‘Bu filmi izlemeli, romanını okumalı ve filmi bir daha izlemeliyim’ kararına götürdü. Yazdıklarınız göz, gönül ve ufuk açıcı. Teşekkür ederim.

  6. Filiz Ozankaya Filiz Ozankaya 10 Eylül 2022

    Teşekkürler Nilgün Yörük, kitabı okumadan filmi izleyen eski/emekli yonetmen olarak açıkta kalan birçok sorun yanıtlanmış oldu. Film Kırsehir’de başlıyor, ancak Arkanda???! Daha sonra da izlenen rota beni şaşırtmıştı çünkü o çoğrafyayi iyi bildiğimi düşünüyordum ki kitapta Diyarbakır’dan başlaması ile rotayı oturttu. Yusuf’un yalnızlığı ve duyarlı kişiliği ile ben de 78/80 kuşağının siyasal bir değinme beklemiştim… belki de yönetmen bunu bize bıraktı…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir